BAUHAUS
Endüstrinin hizmetindeki sanat
1919’da Walter Gropius tarafından Almanya’da kurulan Bauhaus, hem bir okul hem de bir sanat hareketiydi. Gropius, güzel sanatlarla (resim gibi) zanaatları (ahşap işçiliği gibi) birleştirme gibi ütopik bir düşünceyi savunuyordu. Bu cesur yeni tasarım felsefesi, her iki sanat türünü de eşit mevkide konumlandırıyor ve nihai bir sanat formuna ulaşma çabası içinde onların kendilerine has becerilerini birleştirme amacı güdüyordu. Bauhaus, endüstriyele el ele verip modern dönemde seri üretim için tasarımlar yapma gibi yeni bir atılımın ihtiyaçlarını karşılayacak sanatçıları yetiştiriyordu. Bauhaus; çömlekçiliği, mobilyacılığı, heykelciliği, mimarisi net çizgileri ve yalın geometrik şekilleriyle tanınan bir üslup çerçevesi içinde gelişti.
BAUHAUS’UN KÖKLERİ
Bauhaus hareketine giden yolu tarih ve politika açtı. İşte size sanat tarihçilerinin söz konusu hareket üzerinde etkili olduğuna inandıkları belli başlı etmenlerden bazıları:
- Dünya Savaşı’ndan sonra Alman monarşisinin çöküşü, sansürden kurtulmayı sağladı. Bu yeni özgürlük anlayışı sayesinde sanat dünyasının kapıları yeni deneyimlere açıldı.
- Sanatın form ile işlevin kusursuz birlikteliği olabileceğine dair fikir, Bauhaus düşünce ekolünün temellerinden birini oluşturdu, ama bu yeni bir fikir değildi. İngiliz desinatör William Morris on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında bu fire gönülden bağlanmıştı.
- Modernizm Birinci Dünya Savaşı’ndan önce Almanya’nın kültürel dokusunun içine sızmaktaydı. Özellikle Almanya’nın mimari alandaki modernizmi (Neues Bauen diye bilinen) Bauhaus sanatının akılcı ve yalın tasarımını etkilemiş olmalı. Ayrıca bu gelişme sanat ve seri üretimin pekala bir arada yapılabileceğini göstermiştir.
BAUHAUS’UN KURUCU FELSEFESİ
Alman mimar Walter Gropius Bauhaus okulunu 1919’da kurdu. Sözcük anlamı ‘’yapı evi’’ olan Bauhaus soyut bir sanat felsefesinin ötesine geçiyordu; Almanya’nın Weimar kentinde kurulan yeni bir tasarım okulunun adıydı (bu okul türünün ilk örneğiydi). Gropius, Bauhaus Bildirgesi’nde okulun misyonunu açıkça dile getirmiştir: Mimari, çömlekçilik, resim ve heykel gibi çok çeşitli dallara mensup sanatçıları ve zanaatkarları bir araya getirip işbirliğine dayalı bir topluluk oluşturmak. Gropius’a göre sanatın güzelliği, görsel albenisinin yanı sıra gündelik hayatla olan bağlantısında ve bu hayat için sağladığı faydada yatmaktadır.
Gropius, Rus ve Hollandalı tasarımcıların çalışmalarını gördükten sonra, seri üretimin bireysel yaratıcılığın sonu anlamına gelmediğini, aksine sanatın günlük hayat içindeki önemini derinleştirebilecek sanatsal bir meydan okuma olduğunu öğrencilerine öğretti. Okulunda çok sayıda ülke ve düşünce akımı temsil edildiğinden, Bauhaus işbirliğinin ve modern toplumda sanatın rolüne ilişkin tartışmanın merkezi haline geldi. Bauhaus terimi de zaman içinde evrildi. Okulun öğretilerinden doğan, geometrik dengeye sahip ve net hatları olan sanat eserlerini tarif eder hale geldi.
BİR BAUHAUS SANATÇISININ YETİŞMESİ
Bauhaus, sanatçılarını onlara güzel sanatlar ve tasarım becerileri kazandırarak yetiştiriyordu. Öğrencilerin kendi özel alanlarına odaklanmasına izin verilmeden önce onlardan materyal, renk kuramı ve tasarım ilkeleri konularında giriş dersleri almaları istenirdi. Bu dersleri veren ünlü simalardan bazıları şunlardı:
- Rus ressam Wassily Kandinsky
- Almanya’da doğmuş çok yönlü sanatçı Josef Albers
- İsviçreli ressam Paul Klee
Öğrenciler giriş derslerinden geçtikten sonra metal işleme, marangozluk, dokuma, çömlekçilik, tipografi ve duvar boyama gibi çok çeşitli alanlara geçiş yapabiliyorlardı. Okulda bu denli gemiş bir yelpazeye yayılan öğretim faaliyeti, sonunda mali bir yük oluşturdu. 1923’e gelindiğinde, okulun odak noktasını, bütün zanaatları birleştirmek düşüncesinden, seri üretim için tasarım düşüncesine kaydırmak için teorik ve pratik güçler seferber edildi. Okulun sloganı ‘’Endüstri İçin Sanat’’ oldu.
BAUHAUS OKULU’NUN SONU
Sonunda okul mali sıkıntılarla boğuşmak zorunda kaldı. En büyük tehdit ise okulu sürekli, bir şehirden ötekine taşınmaya zorlayan siyasi çalkantılarla dolu bir çevreydi. Nazi partisinin yaptığı baskılar yüzünden okul kapılarını 1933’te resmen kapattı.
YENİ BAUHAUS OKULU
Çoğu hocasının Amerikan üniversitelerine geçiş yapması sayesinde Bauhaus okulunun öğretileri varlığını sürdürmeyi başardı. Dört yıl sonra 1937’de Chicago’da Yeni Bauhaus Okulu açıldı. Ondan sonra bu okul, ismini Illions Tasarım Enstitüsü olarak değiştirip günümüze kadar gelmiştir.
ÜNLÜ BAUHAUS TASARIMLARI
Uluslararası Stil diye de adlandırılan Bauhaus stili, süslemenin olmaması, minimal form ve tasarımın işleve hizmet etme biçimiyle nitelendirilir. Bauhaus stilinin en bilindik örneklerinden bazıları şunlardır:
- Marcel Breuer tarafından 1920’lerin ortasında icat edilen ‘’Wassily’’ sandalyesi, Bauhaus stilinin kalıcı ve mükemmel bir örneğidir. Sandalyenin çıplak çeliği ve brandası ona günümüzde dahi popüler olan fütüristik bir görünüş kazandırmıştır.
- Marianne Brandt’ın geometrik parçalar, damlatmayan ağız ve ısıya dayanıklı kulptan oluşan çaydanlığı Bauhaus’un uygulamalı eğitimlerinin diğer bir dikkat çekici örneğidir.
- Wilhelm Wagenfeld’in 1924 tarihli masa lambası sade düz tasarımıyla tanınır. Weimar okulunda öğrenciyken yaptığı bu lamba, ondan sonra ‘’Bauhaus Lambası’’ diye isim yapmıştır.
Bu üslup, mimarlık alanında genellikle kübik formları, açık kat planlarını, beyaz ve gri gibi renkleri tercih eder ve gereksiz süslemelerden kaçınır. Genellikle duvar yerine cam ve eğimli çatı yerine düz çatı kullanılır. Şeffaf havası ve fırıldak biçimli düzenlemesiyle Dessau okulu (1925) Bauhaus mimarisinin ilk örneklerinden biridir. Bu mimari üslubu, daha sonraları Avrupa, Amerika ve başka yerlerde kentsel peyzajlara esin kaynağı olacaktır.
Okulun kapanmasını takip eden yıllarda ortaya çıkan Bauhaus mimarisinin örnekleri arasında, yapımı 1952’de tamamlanan New York City’deki Birleşmiş Milletler Genel Merkezi; 1983’te yapılan Texas kentindeki Transco Kulesi (şimdi Williams Kulesi diye bilinen) ve İsrail’deki çok sayıda küçük bina yer almaktadır.